BEDEN PERKÜSYONU.

Beden perküsyonu olarak da bilinen Beden Müziği, kompozisyon ve koreografinin büyülü bir karışımıdır. Müzik dansın şekillerini ve örüntülerini yaratırken, dans müzikteki sesleri ve ritimleri oluşturur. Böylece müzik “görünür”, dans “işitilir” bir hale gelir. Beden Müziği çok eskilere uzanan, belki de ilk müzik/dans biçimidir. İnsanlar, taşlara veya ağaç kütüklerine şekil vererek müzik aletleri yapmaya başlamadan çok önce muhtemelen el çırparak, parmak şıklatarak, ayaklarını yere vurarak ve ses çıkararak müzik/dans fikirlerine hayat veriyorlardı.

Dünyada çok çeşitli Beden Müziği gelenekleri vardır: Afro-Amerikan Hambone, İspanyol Flamenko geleneğindeki Palmas, Sumatra’dan Saman ve Etyopya’dan Armpit bunlardan bazıları. Dünyanın çeşitli yerlerindeki birçok gelenekte vücud bulmuş bilginin en eski biçimlerinden olan Beden Müzikleri, üzerinde çalışılabilecek çok değerli bir malzeme sunuyor bizlere. Bunlar, Keith Terry’nin deyişiyle “kinestetik kütüphaneler” oluştururlar ve içlerinde çeşitli bellekleri ve kültürel mirasları barındırırlar.(Keith Terry, çeviren Meltem Ahıska)

Beden Perküsyonu, ellerin ayakların bedenle birlikte vurmalı bir enstrüman olarak kullanıldığı bir alandır. Müzik ve Hareketin tam da ortasında yer alır. Çalanın da çalınanın da aynı kişi olması, beden perküsyonunun benzersiz bir özelliğidir: “Kendin Kendini Çal”ma süreci “ben”in “beden”le olan ilişkisinde ritim-müzik-hareket-dil aracılığıyla bir kendini ve ötesini keşfetme, fark etme yolculuğuna dönüşmektedir. Bu kendini keşfetme sürecinde yerçekimi aracılığıyla, kendimizi akışa bırakmayı öğreniriz adım adım. Sese-yolaçan-hareket’in farkında olmakla ve yerçekimine kendini bırakabilme becerisi kazandıkça ortaya çıkar beden perküsyonu, beden müziği, müzik-dans.
(Tugay Basar)